
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda EYT hakkında konuşan, Cumhuriyet Halk Partisi Muğla Milletvekili Süleyman Girgin,: “Ateş olsa donardı, su olsa yanardı, dağ olsa yarılırdı. “dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi Muğla Milletvekili Süleyman Girgin: “Değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, basınımızın değerli temsilcileri; herkesi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, ateş olsa donardı, su olsa yanardı, dağ olsa yarılırdı EYT’lilerin yerinde olsa. İşçi sınıfının tarihinden öğrendiğimiz bir şey var; mücadele edenler her zaman kazanamaz ancak kazananlar her zaman mücadele edenler olmuştur. EYT’lilerin örgütlü mücadelesi ve Genel Başkanımızın ısrarla dile getirmesi sonucu EYT teklifi nihayet Meclise geldi. Daha doğrusu AKP iktidarı kerhen getirmek zorunda kaldı. Neden kerhen diyoruz? Çünkü AKP Genel Başkanının EYT’liler için söyledikleri hâlâ hafızalarımızda. “Ne olacak? Emekli olacaklar, sonra başka işte çalışmaya devam edecekler yani çift dikiş. Böyle bir şey olamaz. Bir de bunlar türedi. Seçim kaybedeceğimi bilsem hayır.” demişti. Ne oldu, ne değişti? Değişen tek şey iktidar için alarm zilleri çalan sandık vaktinin yaklaşıyor olması, hızla oy kaybettiğini görüyor olması. Yoksa Erdoğan aynı Erdoğan, AKP aynı AKP; zihniyetleri asla değişmedi, değişmeyecek çünkü iktidar vatandaşa verileni zayi olarak görüyor. Alışmış yandaşlarına dağıtmayı vatandaşa hakkı olan vermeyi iktidar zayi olarak görmektedir arkadaşlar.
EYT geç emekli olmak demekse eğer AKP 2008 yılında çok daha ağır bir EYT getirdi. İtirazlara rağmen 58-60 yaş ve 2048 yılından itibaren herkesin 65 yaşında emekli olması koşulunu AKP getirdi. Bunu getirmiş olan iktidar EYT’lilerin hakkını teslim etmek zorunda kalıyorsa bunun siyasal nedeni vardır. Yoksa sosyal güvenlik sisteminin iyileştirilmesi ya da emekliliğin kolaylaştırılması amacı için değil, bir an önce seçmenden oy almak içindir. Ancak EYT düzenlemesi yapılınca EYT’liler iktidara oy vermeyecektir çünkü yapılan lütuf değildir, hakkın iade edilmek zorunda kalınmasıdır.
Değerli milletvekilleri, getirilen teklifte yaş şartı kalktı, kademeli prim şartı devam ediyor. Oysa Sayın Bakan “1999 öncesi haklar tamamen iade edilecek.” demişti. Bakıyoruz, teklifte 2000 sonrası için adil bir kademeli geçiş yok, emekliler için intibak yok, norm birliği yok, çırak ve stajın sigorta başlangıç tarihi sayılması yok, deprem mağdurları yok, emekli aylık bağlama oranlarının yükseltilmesi yok, aylıkların bağlanmasında refah payı verilmesi yok; kısacası iktidarın arkasında mağdur bırakmadan bu işi çözme yetisi de yok.
Değerli milletvekilleri, bu sorun nasıl ortaya çıktı? Uluslararası sermaye kuruluşlarının sosyal devletle bağdaşmayan müdahaleleriyle bir sosyal güvenlik reformu yapılmıştı. Sigortalıların hakları daraltılmasına rağmen yaşlılık, malullük ve ölüm sigortalarından yararlanmak için öngörülen prim ödeme gün sayıları arttırıldı. Ülkemiz 1999 depreminin enkazını kaldırmaya çalışırken “Ben yaptım, oldu.” zihniyetiyle alelacele yasal düzenleme yapılmış, 8 Eylül 1999’da yasa yürürlüğe girmişti. Gerek EYT düzenlemesinin gündeme gelmesi gerek büyüyen intibak sorunu gerekse emekli aylıklarına hazine desteği sağlanması 1999 ve 2008 yılında kurulan emeklilik sisteminin iflas ettiğini ve büyük sorunlar yarattığını ortaya koymaktadır. Bugün iflas ettiği açık olan bu sistemin yaratılmasında ücretli çalışanların herhangi bir kusuru yokken faturası maalesef onlara kesilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bakın, AKP iktidarının iktidara geldiği 2002 yılında en düşük emekli işçi aylığı asgari ücretin yaklaşık yüzde 40 üzerindeydi. Bugün hazine destekli en düşük işçi emekli aylığı asgari ücretin yaklaşık yüzde 35 altındadır. Hazine desteği olmasaydı bu durum çok daha vahim olacaktı. 9000 gün prim ödeyen sigortalının yaşlılık aylığının hesaplanmasında dikkate alınacak aylık bağlama oranı yüzde 76 iken 4447 sayılı Kanun’la yüzde 65’e düşürüldü, daha sonra bu oran yüzde 62,5’a, daha sonra da yüzde 50’ye düşürülmüştür; kısmi aylıklarda aylık bağlanma oranı da yüzde 30’a düşürülmüştür. 2000 sonrasında, emekli aylığı hesaplanmasında prim ödemeleri güncellenirken enflasyon ve büyüme oranları yüzde 100 dikkate alınıyordu. 2008’de AKP tarafından yasa değişikliğiyle emekli aylıklarının hesaplanmasında millî gelir artışının payı yüzde 100’den yüzde 30’a düşürüldü. Son olarak, bir kez hesaplandıktan sonra emekli aylıklarının artışı sadece resmî enflasyona endekslendi, dolayısıyla, emekli aylıkları artışında büyüme dikkate alınmaz oldu. Bu durum, emekli aylıklarının resmî enflasyona hapsedilmesi emeklinin kaderinin büyük ölçüde sicili ortada olan, liyakatsiz TÜİK’in eline bırakılması anlamına gelmektedir.
Değerli milletvekilleri, EYT tartışması Pandora’nın kutusunu açtı ve emeklilik sistemindeki dengesizlikleri, eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri ortaya döktü. Aslında EYT teklifinin bu sistemin kangren olmuş sorunlarına neşter atacak şekilde çözülmesi gerekirdi ama ne dedik? İktidarın böyle bir kabiliyeti yok. Sistemin kalıcı sorunlarını hafifletmeyi geçtim arkada yeni mağdurlar bırakılıyor. Çıraklık, stajyerlik sigortalılık başlangıcı olmadığı için, depremin yıkıntıları depremin yıkıntıları içerisinde fiilen çalışsa da sigortalılığı başlamadığı için, oda kaydı olduğu halde BAĞ-KUR girişi yapılmadığı için, 1999 öncesi BAĞ-KUR’lu olup prim borcu eksikliği olanlara borçlanma hakkı verilmediği için, borç yapılandırılmasında ihya yapılmadığı için, SSK öncesi doğum borçlanması yapılmadığı için, mesleğe 2001-2002 girişli astsubay ve polislere sivil borçlanma hakkı verilmediği için, sigorta girişi 1999 öncesi olup 2002 sonrası memur olan ama 2002 itibarıyla üç yıldan az hizmeti olduğu için EYT düzenlemesi kapsamına giremeyenler var. Bu kesimler yok sayılıp EYT bütünüyle çözüldü izlenim yaratılıyor; bu, doğru değildir.
Değerli milletvekilleri, intibak düzenlemesi olmadan karşımıza getirilen EYT teklifi, milyonlarca EYT’liyi şimdiden yoksulluğa mahkûm edeceğini ilan etmektedir. Emeklilik sisteminde norm ve standart birliğinden uzaklaşıldığı için aylık ve gelirler arasında büyük farklar oluştu ve eşitlik ilkesinden uzaklaşıldı. 2000 yılından önce emekli olanları kapsayan intibak yasası 2012 yılında çıkarılmıştı. Ancak, emeklilikte esas büyük çarpıklıklar 2000 ve 2008 sonrasında ortaya çıktı. Aynı koşullarda prim yatırıp ve çalışıp farklı emekli aylığı alanlar arasındaki farklar giderilmeli ve intibak düzenlemesi mutlaka yapılmalıdır.
Değerli milletvekilleri, EYT düzenlemesi bu şekilde yasalaşırsa 9 Eylül 1999 ve sonrasında sigortalı olanlar kadınlarda 58 ve erkeklerde 60 yaş kurşununa tabi olmaya devam edecekler. Bir yanda yirmi ve yirmi beş yıl çalışarak emekli olanlar, öte yanda bir gün, bir hafta, bir ay veya bir yıl farkla işe girip kırk veya kırk iki yıl çalışmak zorunda olanlar. Böylece, bir gün farkla on yedi yıllık adaletsizlik ortaya çıkıyor. Örneğin, aynı ailede veya aynı iş yerinde 8 Eylül 1999’da işe giren bir erkek işçi 2024 yılında emekli olabilirken 9 Eylül 1999’da işe giren 2041 yılına kadar bekleyecek. Bu yüzden 9 Eylül 1999 sonrası için de adil bir düzenleme yapılmalı, yeni bir geçiş takvimi getirilmelidir. Demokratik sosyal bir hukuk devletinde bir gün, bir ay veya birkaç yıl arayla bir hakka erişim on yedi yıl fark yaratamaz, yaratmamalı. Bu, Anayasa’nın eşitlik ve sosyal adalet ilkesiyle bağdaşmayan büyük bir hukuki garabet yaratacaktır. 1999-2008 arasında bir kademeli geçiş sistemi oluşturulmalıdır. Böylece, uzun bir zamana yayılmış, adil bir geçiş sistemi getirilmiş olacaktır. Örneğin, sigorta başlangıç tarihi 9 Eylül 1999 ile 31 Aralık 1999 arasında olan kadınlar için yaş koşulunu 42, erkekler için 44 olarak saptamak ve her yıl ikişer yaş artırarak 2008’de 58-60 yaş koşulana ulaşmak mümkündür. Bu, adil, makul ve dengeli bir çözüm olacaktır. Ayrıca, SGK öncesi annelere ilk doğumun SGK girişi sayılması ve borçlanma hakkı verilmesi de bu düzenlemede yer almalıdır.
Değerli milletvekilleri, bu teklifte özelleştirilen iş yerlerinden diğer kamu kurumlarına geçirilen yani 4/C’den 4/B statüsüne geçirilen işçilerin emeklilik şartlarını sağladıkları tarihte kapı önüne konulmasını önleyecek bir düzenleme yoktur. Yamalı bohça kadro düzenlemesiyle yani 696 sayılı KHK’yle taşerondan kadroya geçirilen işçilerimizin zorunlu emekliliği, yıllardır verdikleri mücadele sonucunda bu teklifle sonlandırılıyor. Aynı şekilde, 4/B’li işçilerimizin de zorunlu emekli edilmesinin önüne geçecek bir madde muhakkak eklenmelidir.
Son olarak, 696 sayılı KHK’yle kadroya alınan işçiler gibi, bir düzenleme yapılmadığı takdirde şu anda 600 işçi yine zorunlu emekli olacaktır. Bu konuda önergemiz var, bu önergenin de dikkate alınmasını istiyorum. “ifadelerini kullandı.